31 Ekim 2013 Perşembe

gözüm takılıyor. herhangi bir şeye... televizyon sehpasının kahverengi çizgilerine ya da sandalyenin kenarındaki yok edilmeye çalışılmış ama yok edilememiş bağlantılara. bazen de tarçın'ın kirpiklerine. en sevdiğim o. her ayrıntı daha bir farkedilir halde.
şimdi anlıyorum ne kadar başı boş gezindiğimi. "bunlarla uğraşıyorsan çok işin var" demişti. "dünyanın en kaba şeylerine bakıp ne güzellikler kaçırdım kimbilir" diyorum bense şimdi. 
kim daha aptal, artık anladım.

28 Eylül 2013 Cumartesi

büyüdüğüm şehirden aklımda kalanlar belli belirsiz yüzler çoğunlukla. gözüm bir yerden ısırıyor tadında. zaman hızlı geçiyor. fıldır fıldır dönüyor dünya.
tüm o flu suratlar albümünden sıyrılan insanlar var. en sıkıntılı anında, pırıl pırıl gözleriyle, dudağının hemen yanında hafif bir kıvrım oluşturan kırgın gülümsemesiyle hatırladığım bir güzel insan var.
belki daha haberi yok ama kötü bir haber var. ne tuhaf, belki en son duyacak o olacak. 
tüm hayatı değişti bu gece. 
tam göğsümün üstünde nefes almamı engelleyen pis bir şey. hayat demeye varmıyor insanın dili ama tam da bu aslında hayat. 
nasıl bir sabır lazım ona şimdi? 
sabır, en büyük hediye belki. neye, ne kadar dayanabilir insan? umarım yaşayacak ama nasıl? 
bu çaresizlik akıl alır gibi değil.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

sabaha karşı havada uçuşan kelimeler arasından en uygun olanları seçmek üstün yetenek gerektiriyor sanırım. yine de ne zaman bu kadar indirebilirim ki gardımı? avuç avuç toplamalı o kelimeleri.fazla olsun, zararı yok.eksik kalmasın yeter ki.
damıtılmış zamanlar kalacak zaten elimizde eninde sonunda.bir zamanlar unutmak isteyip de cehennemin dibine gömdüğüm günleri bile özlüyorum aslında. o cehenneme dalıyorum yalnız kaldığımda. kime kızacağımı bilemiyorum. öyle çok ki alternatifler... hikayedeki kime elimi atsam çürümüş bir parçası bende kalıyor. asla tutamayacağım söz geliyor aklıma. yapamayacağımı biliyorum. biraz daha kaçıyorum içime.
kırpa kırpa şarkılar kalıyor. akla zarar gerçekçiliğim ve senin özürlerin kalıyor geriye. affetmenin hafifliği kalıyor. bir daha affedemeyecek olmanın ağırlığı yok ediyor sonrasında  içimdeki iyiyi. geriye hiçbir şey bırakmadım. tüm kırılmış yerlerimi yapıştırdım bildiğim gibi. "bir tek ben mi biliyordum!" diye düşüne düşüne. anladım sonuçta ama daha iyi olmadım. sadece "bildim"
daha "fazla" oldum sonra. daha yalnız, daha anlayışsız, daha gerçekçi, daha korkak, daha cesur, daha gürültülü, daha deli. yine de anlayamadım. düşünmeyi bırakmıştım kazımamam gereken o izi bulana kadar.
hayvanlara has içgüdülerden biri olsa gerek bu benimki. ya seninki ? akla zarar cesaret... sabrı zorlayan, hala ısrarla kıran, sadece yok etmeye yarayan, durmadan yarayı kaşıyan kaşıyan...
bıraksanız da özlersem o cehenneme dalıp sizi çıkarsam... bıraksanız da hep birlikte batmasak ? biraz rahat bıraksanız? olmanız gereken zamanlarda yanımda olmadığınız gibi.






13 Mayıs 2013 Pazartesi

Hatırlayamıyorum onu ilk gördüğüm zamanı.
Yıllardır yaşadığın evde günün birinde başka birinin de yaşadığını farketmek gibi biraz.
Garip. Şaşırtıcı.
Hep var olan ama bir anda fark edilen bir şarkı gibi belki, kendini yavaş yavaş sevdiren.
Zamanla o huzur veren yumuşacık ritmi değişen, kulağı tırmalayan gürültü haline dönüşen bir şarkı.
Başka bir şey düşünmene izin vermeyen, tüm hücrelerinde notalarını hissettiğin bir şarkı.
Halsiz bırakan, "yeter artık" diye bağırsan da sesini bastıran,  susturmayı beceremediğin, dinlemeden duramadığın bir şarkı.
Araya serpiştirilmiş güzel sözlerle zaman zaman aklını başından alan bir şarkı.
Zaman zaman eşlik edemeden duramadığın bir şarkı.
İlk bakışta bir aşk şarkısı gibi.
Bir çok kadının aynı anda dinlediği bir şarkı.
Bugün biten bir şarkı.
Unutmalıyım onu son gördüğüm zamanı.










10 Mayıs 2013 Cuma

başkalaştım.
hiç kendimi sakınmamıştım.
içime kaçtım.




3 Mayıs 2013 Cuma

aklımın oyunları...
mantık kılığına girmiş sezgiler...
"çok duygusalsın!"
duygusallığımı mantığıma borçluyum.
"duygusuzsun"
o da, gerçekten hissetmenin farkını bilmekten.
sonuç?
ne düşünüyorsan o!

1 Mayıs 2013 Çarşamba

zamanla güzelleşmiş bir temiz nefes, her zaman çok mutlu ol. :)
ışık açıldığında dört bir yana kaçışıveren böcekler gibi dağılıyor düşünceler yazmaya başladığımda.
sıkıldım.yaşadığım ülkeden, gördüğüm saçmalıklardan, duyduğum abartılı kelimelerden, zaman zaman hissettiğim anlamsız yakınlıklardan sıkıldım.bazen oynamaktan keyif aldığımı inkar edemem ama bu aptal oyunlardan sıkıldım.
15 yıl önce aşık olduğum adamın 15 yıl arayla "ben sana daha çok aşıktım" demesinden sonra normal bir insan gibi davrandığım için duygusuz ilan edildim.koşup kollarına atlamam gerekiyordu duygusal olabilmem için sanırım.geçen zamanın tadını çıkaranlar,değişenler insan değiller zaten, tabi.vıcık vıcık,aptalca sözlerle yaşamak lazım her boku,değil mi! 
dengeler...ah o dengeler...hep ama hep iki kişi gerektirir ilişkiler.
mesafeler...
anlamaya çalışmadığın birine aşık olamazsın.bu ilk basamak.bi kaldır kafanı bak, ne kadar yüksek merdivenler! 
yaşanılan her şeyin bir değeri var.her insanın , iyi kötü her an'ın ama akıp gidiyor hayat.
sanırım erkekliğin gizli kitabında çok aptalca bilgiler var, kadınlığın nezaketiyle hayatta kalan. ilk madde de kadınlar aptaldır olsa gerek.(baştan yazılmalı o kitap)
içi boş kelimeler uçuşuyor ordan oraya.her tarafa aynı anda boşalan adamlar!




17 Ocak 2013 Perşembe

Mehmet Ali Birand öldü.Çok özel biri değildi benim için ama hayatın içindendi ve ölümüyle bir şeyler öğretti.
Yeni akit ruhu yansıdı pek çok yüze.Öyle pis,öyle sevimsiz...Türkan Saylan'ın,Meral Okay'ın ,İlhan Selçuk'un ,Neşet Ertaş'ın ardından küfrettiğimiz o ruh! Nasıl siniyor içinize? Ne anlatıyorsunuz siz ?
İnsanları sevmiyorsunuz siz.Kendinizi de sevmiyorsunuz.Düşünmeyi sevmiyorsunuz.Boş konuşmayı seviyorsunuz yalnızca.Sürü olmayı...
Ölüm karşısında nasıl bir insanın içi ürpermez?
Hayatı ona göre yaşamak lazım,tamam...siz nasıl yaşıyorsunuz hayatı? Ne farkınız var nefret ettiklerinizden?

14 Ocak 2013 Pazartesi

annem
en çok kızdığım...en çok söylendiğim....en çok küstüğüm (çocuk gibi)...en çok savaşmak zorunda kaldığım...ama her şeyin ötesinde en çok güldüğüm,karnım ağrıyana kadar kahkaha attığım...en büyük şansım!

5 Ocak 2013 Cumartesi

yıllarca soluğunu dinlediğin,en güzel uykunun ortasında uyanıp nefes alıyor mu diye dikkat kesildiğin bir insanın ölümünü ensende hissettiğinde dünya tersine dönüyor.dönüyor aynı hızla ama ters işte.ölüm tuhaf bir şey.aynı anda tüm duyguları görmek bir bakışta...yaşamla ölüm arasında kalmak...ensende bir soğuk nefes...(korkuyu tüm hücrelerinde hissermek)hiç bir şey yapamamak...o mesafe! "kendini rahat bırak,sıkma" dersin. sonra.bir sabah gözünü yeni güne açar açmaz o gelir aklına."bırakma kendini" desen ne değişirdi? denir miydi? "az daha kal,az daha acı çek" ? 

neyi unutup neyi hatırlayacağın elinde elbette.gücün neye yetiyorsa oraya kadar gidersin.herkesin kendi uçurumu var.atlasak,bir adım daha atsak uçacağız belki...uçmaktan korkmaz zaten insan.inişten korkar.

içime saklandıkça kayboluyorum.yine de sınırları belli bir kayboluş bu.

sınırsızlık...sonsuzluk....yok öyle bir şey ama öylesine yaşanacak kadar da sıradan bir şey değil hayat.bir tebessüm bırakmalı yüzünde.belki giderken bir damla gözyaşı,gittiğin için.o bile güzel.hakkını vererek yaşamak!